Bir bebeğin ağlayarak uyandığını düşünelim. Anne gelir, belki önce bebeğin bezini kontrol eder. Sonra aç olabileceğini düşünerek bebeği beslemeye hazırlanır. O sırada bebeği sakinleştirir ve karnı doyan bebek rahatlar. Eğer bu bebek konuşabiliyor olsaydı muhtemelen annesine “Uyandığımda başıma korkunç bir şey geldiğini düşündüm ve bununla nasıl baş edeceğimi bilemedim. Ama sen bunu büyük bir sorun olarak görmedin ve sadece aç olduğumu fark edip beni besledin. Demek ki açlık böyle bir şey ve karşılanabilir bir ihtiyaç” derdi.
Psikanalist Wilfred Bion’a göre bebek yaşadığı ilkel duyguları (açlık, korku, öfke, kaygı gibi) bedensel duyumlardan ayırt edemez, düzenleyemez ve yoğun bir şekilde deneyimler. Bion, bu deneyimlere beta elementleri adını verir. Anne ya da anne figürü bebeğin işlenmemiş, ham duygularını kendi zihinsel alanına alır, kapsar, anlamlı hale getirir ve bebekle temas ederek bu duyguları bebek için tahammül edilebilir kılar (alfa işlevi). Böylece bu deneyim, duygu bebeğin zihinsel kapasitesinde anlamlı bir halde yer bulur. Burada anne kapsayan (container), bebek kapsanandır (contained).Bu süreç bebeğin mental kapasitesinin (düşünme, öğrenme) gelişmesi ve deneyimlerini anlamlandırması için gereklidir.
Benzer bir süreci psikoterapi odasında da gözlemleyebiliriz. Terapiye gelen danışan anlamlandıramadığı, zorlayıcı duygu ve deneyimlerini terapiste yansıtır. İyi bir terapist bunları kapsar, anlamlandırır ve tekrar danışana iletir. Böylece bu tahammül edilmesi zor duygu ve deneyimler daha tölere edilebilir hale gelir. Fakat hem anne figürünün hem terapistin bunu yapabilmesi için her ikisinin de mental kapasitelerinin gelişmiş olması ve içeriği ne olursa olsun duygu ve deneyimleri kapsayabilme becerisinin olması gerekir.
Kapsa(ya) mayan Anne/Terapist
Yukarıdaki örneğe tekrar dönelim. Bebek uykudan ağlayarak uyanıyor. Annesi ise ne yapacağını bilemez halde ve kaygılı. Bu sırada anne bebeği yatıştırmak yerine kendi kaygısıyla baş etmeye çalışabilir. Sonunda bebeği beslemiş olsa bile bebeğin yansıttığı tahammül edilemez duygu ham haliyle bebeğe geri döner. Bebek yaşadığı deneyimin “katlanılamaz” olduğunu düşünür ne olduğunu anlayamaz ve bu duygu zihninde kabul edilebilir olarak yer edinemez. Özetle bebek kendi duygusunu içselleştirip öğrenemez, bu duygu dehşet verici bir deneyim olarak kalır ve bunun yetişkinlik hayatında ve ilişkilerinde çeşitli yansımaları olabilir.
Bir psikoterapistin danışanı kapsayamadığı ya da kapsamadığı bir durum nasıl olabilir? Danışan terapistine gerek bilinçli gerek bilinçdışı yoğun duygular yansıtır (öfke, çaresizlik, kaygı, kırılganlık) Eğer terapist bu duyguları anlamlandırmak ve danışana tekrar iletmek yerine kendi savunmaları ile hareket ederek bu duyguları taşımakta zorlanırsa danışan kendisini anlaşılmamış hissedebilir. Örneğin, danışan seanslarda ağlarken bu terapistte baş edilemez bir duygu uyandırıyorsa terapist hızlıca konuyu değiştirmek isteyebilir. Bu, danışanın kişilik örüntüsüne ve geçmiş deneyimlerine göre değişkenlik gösterse de ‘yük olmuş’, ‘rahatsızlık vermiş’ gibi hissetmesine sebep olabilir. Bu hem terapötik ilişkiyi etkiler hem de danışan için terapi odası kendisini özgürce ifade edebileceği, her duygu ve düşüncenin yargısızca kapsanacağı bir yer olmaktan çıkar.
Ya da bir danışan terapistine öfkelendiğinde bunun nereden geldiğini konuşup anlamak yerine terapist kendisini savunmaya çalışıyor ya da açıklamalar yapmaya girişiyorsa benzer bir şekilde danışan için öfke, terapide kabul edilebilir bir duygu olmaktan çıkar. Danışan terapistine öfkelendiği için kendisini suçlu hissedebilir ve bir daha bu duygusundan bahsetmez. Ya da terapistin aceleyle yaptığı açıklamaları yeterli bulmayarak terapiyi sonlandırabilir.
Terapi odasında, danışanın dile dökülemeyen, kaotik ve işlenmemiş duyguları, deneyimleri terapistin hoşuna gitse de gitmese de konuşulması gerekir. Bunun mümkün olabilmesi için terapistin yeterince kapsayabilen, her duygu ve deneyimi kabul edebilen bir zihinsel kapasitesinin olması beklenir. Elbette terapist olarak her birimiz de farklı ailelerde büyümüş, geçmişte travmatik deneyimleri olabilen insanlarız ve seviyesi değişse de bu denli bir kapasiteye sahip olamayabiliriz.
Tam da bu yüzden bir terapistin kendi terapi sürecinden geçmiş olması aldığı eğitimler ve süpervizyonlar kadar önemlidir. Bu kapasiteyi geliştirmemiş bir terapist en iyi eğitimleri almış olsa bile danışanlarını anlaşılmamış hissettirebilir. Hangi yöntemi, tekniği kullanırsak kullanalım, bazı duyguları paylaşmanın yasak olduğu bir terapi sürecinin de fayda sağlaması beklenemez.
Konu Hakkında Detaylı Bilgi Almak İçin İletişime Geçiniz